SEDEFKÂRLIK (SEDEFÇİLİK)
HAZIRLAYANLAR: SELMAN
CAN
BARIŞ KARAGÖZ
Sedefçilik
Sedefkârlar, ince marangozluk işleri yapan kişilerdi. Bunlar sedef,
fildişi, kemik ve benzeri maddeleri ustaca kullanarak çeşitli eşyalar
yaparlardı. Sedefçiler ise yalnızca sedefi işleyen kişilerdi. Yani sedefçiler
zanaatçı, sedefkârlar ise sanatçı idi. Osmanlı Devletinde mimarlar ilk önce sedefkârlık
eğitimi görür, sonra mimar olurlardı. Mimar Sinan ile mimar Mehmet Ağa da bu
öğrenimi alıp mimar olan ünlü kişilerdi. Evliya Çelebi, 4. Murat döneminde sedefkârların
100 dükkân 500 kişi, pirlerinin ise Şuayb-Hindi olduğunu yazar. Sedef,
renklerinin albenisi, işlenebilme özelliği ve gökkuşağının tüm renklerini
yansıtmasıyla ilgi çekmiş, Sümerlerden beri çeşitli amaçlarla kullanılmıştır.
Sedefçilik doruk noktasına Osmanlı döneminde ulaşmış, en özgün örnekleri bu
dönemde verilmiştir. Edirne`deki 2. Beyazıt Cami kapı kanatları, bir rivayete
göre Fatih Sultan Mehmet`in som sedeften yapılan tabutu, 3. Murat`ın
Ayasofya`daki türbesinin kapı kanatları, Sultan Ahmet Camii`nin pencere ve
cümle kapılarının kanatları, Balıkesir`deki Zağanospaşa Camii`nin kapı kanatları,
mimari yapılarda kullanılan sedef işçiliğinin en görkemli örneklerini
oluşturmaktadır.
Sedefkârlık
Tarihi
Asırlardan
beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil
almıştır. XV.yydan sonra Türk-İslam sanatının tamamen emrine giren
sedef,geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleriyle gelişimini
sürdürmüştür.Daha sonraları kıvrılma,dallanma,ana veya yardımcı bağlarla
bağlanma,biribirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla,çeşitli kompozisyon
imkanı veren rumiler,geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmış ve
doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri (Lale,karanfil,gül)
kullanılmaya başlanmıştır. 17.yy sedef işçiliğinin doruk noktası olup daha
sonraki asır ve yıllarda barok sanatına duyulan hevese birde ekonomik yapının
bozulması eklenince bu sanattan uzaklaşılmış,ucuz,sanat değeri olmayan eserler
üretilmeye başlamıştır.Ancak Abdulhamit devrinde,yabacı kral ve diplomatlara
sedef hediyeler verebilmek için saray sedefkarlığı korunmuştur.Son asrın sedefkarı
Vasıf Hoca (Kendisi İstanbul Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler Dairesi
kapısını sedef bağa ile yapmıştır.)Özel atölyesinde çalışmasını sürdürürken bir
yandan da bu sanatı yaşatabilme çarelerini devrin güzel sanatlar akademisi olan
Nefise-i Sanayide sedefçilik dersleri vermiştir.1940 yılında ölümü ile bu sanat
dalının genç nesillere aktarılması mümkün olmamıştır.
Gaziantep te
sedef kakmacılık 1963 yılında başlamıştır.Gaziantep te ilk sedef atölyesini
açan kişi Arif Demir isimli ustadır ve hala hayattadır.İlk zamanlar eski piştol
tabancaların tamiri ile başlanmış ve daha sonraları tamir edilen tabancaların
aynısı yapılmıştır.Zamanla tabancaların üzerlerinde bulunan sedefin aynısı
hatta dahada iyileri üretilmiştir.Daha sonraları sedef çeşitli dekorasyon ve
aksesuar ürünlerde de kullanılmıştır.Bu gün binbir çeşit ürünlerde kullanılmaya
devam etmektedir.

Sedefkârlar, ince
marangozluk işleri yapan kişilerdi. Bunlar sedef, fildişi, kemik ve benzeri
maddeleri ustaca kullanarak çeşitli eşyalar yaparlardı. Sedefçiler ise yalnızca
sedefi işleyen kişilerdi. Yani sedefçiler zanaatçı, sedefkârlar ise sanatçı
idi. Osmanlı Devletinde mimarlar ilk önce sedefkârlık eğitimi görür, sonra
mimar olurlardı. Mimar Sinan ile mimar Mehmet Ağa da bu öğrenimi alıp mimar
olan ünlü kişilerdi. Evliya Çelebi, 4. Murat döneminde sedefkârların 100 dükkân
500 kişi, pirlerinin ise Şuayb-Hindi olduğunu yazar. Sedef, renklerinin
albenisi, işlenebilme özelliği ve gökkuşağının tüm renklerini yansıtmasıyla
ilgi çekmiş, Sümerlerden beri çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Sedefçilik
doruk noktasına Osmanlı döneminde ulaşmış, en özgün örnekleri bu dönemde
verilmiştir. Edirne’deki 2. Beyazıt Cami kapı kanatları, bir rivayete göre
Fatih Sultan Mehmet’in som sedeften yapılan tabutu, 3. Murat’ın Ayasofya’daki
türbesinin kapı kanatları, Sultan Ahmet Camii’nin pencere ve cümle kapılarının
kanatları, Balıkesir’deki Zağanospaşa Camii’nin kapı kanatları, mimari
yapılarda kullanılan sedef işçiliğinin en görkemli örneklerini oluşturmaktadır.
Sedefçilik
Tarihsel Sıralaması ve Gelişimi
Tarihsel
sıralamayla takip ettiğimizde ve yazılı kaynaklara baktığımızda,15.y.y’ da
Topkapı Sarayı Müzesi’nde birçok sedefli eşya görmekteyiz. Müzenin 1505 tarihli
hazine defterinde sedefli eşyaların
varlığı bildirilmektedir. Hatta Raht Hazinesine ait defterlerde sedefli eğer
takımlarının kayıtlarına rastlamaktayız,fakat bu takımların üzülerek günümüze
ulaşamadığını söylemeliyiz. 16.Y.Y ; Yavuz Sultan Selim’in türbe kapısı,
Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Cami kapı ve pencere kanatları, Süleymaniye Cami
kapı ve pencere kanatları,3. Murat’ın yatak odası kapı kanatları. Bu dönemde
sarayda sedefkârların bir atölyesinin bulunduğunu ve sedefkârların burada
geometri dersi okudukları da kaynaklarda yer almaktadır. Bu yüzyılda saray
atölyesinden Mehmet Usta, Dalgıç Ahmet ve Mimar Mehmet Ağa yetişmiştir.
17.y.y;
sedef sanatında değişik bir tarz ortaya çıkmıştır, geometrik şekiller yerini
bitkisel motiflere bırakmış. Bu dönem eserleri, Sultan Ahmet Cami Revan ve
Bağdat köşkleri, Valide Sultan Dairesi, Yeni Valide Cami, en güzel
örneklerdir,1. Ahmet’in tahtı,4. Mehmet’e ait saltanat kayığı, güzel
örneklerdendir.
19.y.y ve
20.y.y; Avrupa barok ve rokoko tarzı mimariyi etkilemiş ahşap daha az
kullanılmaya başlanmış, sedef işlemeli eserler azalmıştır. Bu dönem eserleri 2.
Mahmut tuğralı çekmece, 2. Abdülhamit’e gönderilen hediyelerdir.20.y.y’ın ilk
yarısına kadar devam eden sedef sanatı, bu dönemin en ünlü ismi Vasıf Ustanın
1940 da ölümüyle son bulmuş, Küçükyalılı İsmail usta ve Nerses Ustanın ölümüyle
de bu dönemin son sedefkârları tarih sayfalarındaki yerini almıştır.
Vasıf Usta;
Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarında yüzen bir sergi haline getirilen Karadeniz
gemisi ile çıktığı Avrupa gezisi sırasında, bu vapurun bir kamarası, Atatürk
tarafından kendisine, atölye olarak tahsis edilmiş ve bu yolculuk sırasında
yaptığı çalışmalarda, çekmeceler, levhalar, çeşitli müzik aletleri yapmıştır.
Vapurun geziye çıkmadan önce Atatürk tarafından da ziyaret edilmesi Cumhuriyet
döneminin ilk yıllarında sedef sanatı için önemlidir ve ilginçtir. Yaşamının
son yıllarında Güzel Sanatlar Akademisinde görev yapmış, o dönemde yaptığı
sedefli kapı yüzyılın son sedefçilik örneği olarak Topkapı Sarayı Hırka-i
Saadet Dairesine konmuştur.
Günümüzde
ise özel tercih ve çabalarla bazı sanatçılar tarafından sayılı çalışmalar devam
etmekde, Salih Balakbabalar ve Zeki Kuşçuoğlu gibi hocalarımız tarafından
akademik olarak da yaşatılmakta ve gelecek nesillere taşınmasında çaba ve
gayretlerin son bulmadığını ispatı olmaktadır.
Sedefcikil Teknikleri
ve Kullanılan Malzemeler
Sedef
Sanatı malzeme ve teknik açıdan ele alındığında ilk olarak sedefi incelemek
gerekir. Sedef, sıcak denizlerin akıntılı sularında tuz, kireç ve fosfordan
oluşan kalker bir maddedir.
Sedef’in
aslı, bilindiği gibi deniz yumuşakçalarının kabuklarıdır. Taşıdığı renge göre
beyaz,arusek,çöp sedef gibi isimler alır. Çok çeşidi bulunmasına karşılık
sedefçilikde yalnızca belirli özelliklere sahip olan sedefler kullanılmıştır.
Sedefin bir sanat eserinde ya da süsleme olarak kullanılabilmesi için
işlenebilir kalınlıkta olması, gökkuşağının renklerini yansıtması renklerin göz
zevkine uyması gerekmektedir.
Sedef
işçiliğinde sedefle beraber birçok malzemede kullanılırdı Bu malzemelerin
başında ağaçlar gelirdi, kakma yönteminde oyulmaya elverişli ceviz, yapıştırma
tekniğinde ise hava değişiminden pek fazla etkilenmeyen ıhlamur ağacı
kullanılırdı. Maun,abanoz ,pelesenk yine tercihler arasındaydı. İnce çıta ve
kaplamaların çeşitli renklerde boyanmasından oluşan filetolar, bağa, fildişi ve
kemikler de sedef işçiliğinin diğer malzemelerini oluştururdu.
Sedefe
şekil verirken kullanılan kıl testere, 1560 yılında saat zembereğinden eğe ile
hazırlanan ince kıl testereler kullanılmasıyla ilk temellerini attı. Kıl
testere bu sanatın en önemli aleti ve ustalık göstergesi oldu Sedefçilikte üç
teknik kullanılırdı.
Gömme
Gömme
tekniğinde önce sedeflenecek işin iskeleti hazırlanırdı. Bu iskelet için
genellikle ceviz, abanoz ve meşe ağaçları seçilirdi. Kâğıt üzerine çizilen
desen, ağaç üzerine aktarılması için tutkal yapıştırılır, koyu zemine çelik,
açık zemine ise kurşun kalemle çizilirdi Sonra sedeflerin yerleri tespit
edilir, bu yerler iki ya da üç m.m derinliğinde oyulurdu.
Oyulan yere göre kesilen sedef sıcak tutkalla yapıştırılırdı. En iyi yapıştırıcı
madde, istiridye kabuklarını iyice döverek ince bir toz haline getirdikten
sonra bir tülbentten geçirip bu tozu yumurta akıyla macun haline getirerek elde
edilirdi. Usta sanatçılar bu tür yapıştırıcı kullanırdı. Yapıştırmadan sonra
kaba tesviye, tüm gömme işlemi tamamlandıktan sonra ise ince tesviye yapılırdı.
Kaplama
Kaplama
tekniğinde masif ağacın üzeri kaplanır sonra bu kaplama üzerine süsleme
uygulanırdı. Sedefin konacağı yerler ise boşaltılırdı. Bu tarzın en zor yanı
ham süsleme malzemesinin inceltilmesi ve kaplama kalınlığına indirilmesiydi.
Çoğunlukla aynalar ve çekmeceler bu teknikle yapılırdı.
Macunlama
Macunlama
tekniğinde işlenmeyecek kadar küçük sedefler belirli bir zemine yerleştirilir,
aralarında ki boşluklar ağaç tozu ve tutkal karıştırılarak yapılmış macunla
doldurulurdu. Bundan sonra, önce sedefler görülünceye dek takozlu zımparayla
kaba ve ince tesviye, ardından da cilalama işlemi yapılırdı.
Sedef
eşyalar yapıldıkları yöreye, yapım tekniğindeki kimi ayrıntıya ve motiflerine
göre farklılıklar gösterir, Eser-i İstanbul, Şam işi, Viyana işi ve Kudüs işi
olarak isimlendirilirdi.
Bunlardan
ilk ikisi tamamen Osmanlı karakteri taşırlar; gömme veya kaplama tekniğiyle
hazırlanan “İstanbul işi” eserlerde; fildişi, bağa ve kemik gibi yardımcı
unsurlar kullanılır. Bağanın altına ‘altın varak” yapıştırılır. Sedef ve diğer
malzemenin daha ziyade geometrik biçimlerde kullanıldığı bir işçilik şeklidir.
Objeleri
birer gereç olarak görüp onlar üstünde deneyler yapmayı sevenler için duvar
kağıtlarının cazibesi kaçınılmaz. Şamdan, askılık, pano ve çerçeveler, kağıt
giymek için sizi bekliyor!
Şamdan
Yıldız
şeklinde şamdanları yapmanın en basit yolu, mantolamada kullanılan straforlara
uygulamak. Bir kağıda yıldız şeklini çizdikten sonra kağıdı straforların
üzerine koyup maket bıçağıyla kesin. Alt kısım için de dikdörtgen straforlar
hazırlayın. İki adet yıldız biçimli straforu birbirine yapıştırıp, daha önceden
kaplanmış alt kısma sabitleyin. Üzerine yerleştireceğiniz mumlarla çok renkli
şamdanlar elde edeceksiniz.
Günlük
yaşamda kullandığınız duvar kağıtlarından, değişik formlarda eğlenceli
karışımlar yaratarak, onları dekoratif objelere dönüşterebilirsiniz.
Panolar
Çeşitli
duvar kağıtlarını belli bir kompozisyonda duvarda sergilemek, aaaifli ve
hareketli bir tarz. Ebatlarına karar vereceğiniz strafor veya suntaları,
istediğiniz renkteki duvar kağıtlarıyla kaplayıp belli bir düzen içinde asarak,
capcanlı bir duvar yaratabilirsiniz. İşlemi straforla gerçekleştirdiğinizde
sadece çift taraflı bantla duvara sabitlemek yeterli olacaktır. Suntayı duvara
çiviyle asmanızı öneririz.
Askılık
Yuvarlak
askılıklar elde etmek için straforları pergelle çizip maket bıçağıyla kesin.
Daha sonra kağıtlarla kaplayıp gardırobun bir kapağına yapıştırın. Dairelerin
tam ortalarına büyük boylardaki çiviler çakarak askılığınızı tamamlayın. Bu
askı sistemini evinizin duvarlarında da uygulayabilirsiniz.
Tablo
Bu
çerçeveler için öncelikle üçgen aynalar kestirmeniz gerekiyor. Daha sonra
aynayı strafora yapıştırıp her tarafından beş santim bıraktıktan sonra maket
bıçağıyla kesebilirsiniz. Etrafına çeşitli renklerdeki kağıtları düzgünce kesip
yapıştırdıktan sonra duvara çiviyle sabitleyin.
Çerçeve
Elinizde
bulunan her türlü çerçeveyi duvar kağıdıyla kaplamanız mümkün. Önemli olan,
çerçevenin yüzeyinin düz olması. Çerçevenin ebatlarına göre kestiğiniz
kağıtları yüzeyine yapıştırarak rengarenk bir resim veya ayna çerçevesi elde
edebilirsiniz.
Osmanlıda
Sedefkarlık
Osmanlı
döneminde birçok sedef ustası yetişmiştir. Bunlardan ilk akla gelen ünlü Türk
Mimarı ve Sedefkâr Mehmet Ağa 1562 yılında Rumeli’den İstanbul’a getirilmiştir.
1568 yılında öğrenci olarak girdiği neccarlık ve sedefkârlık mesleğini 1588
yılına kadar sürdürmüştür. XIX. yy.da Osmanlı sedef işçiliği gerilerken,
yüzyılın sonlarında II. Abdülhamit Yıldız Sarayı’nda bir sedefhane kurmuş ve
burada kendisi de sedefli eşyalar yapmıştır. 1912 yılında Sedefkâr Vasıf,
Beşiktaş’ta işlettiği sedef atölyesinde, bu güzel sanatı bir süre devam
ettirmiştir. Onun öncülüğü ile 1936 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi’nde sedefçilik bölümü açılmıştır. Daha sonra onun ölümüyle bu bölüm
kapatılmıştır. Sedefkârî süsleme zaman zaman kayıklarda da kullanılmıştır.
İstanbul Deniz Müzesi’nde örnekleri vardır. Bu tür bezemede çeşitli geometrik
kompozisyonların yanı sıra, XVIII. yy.dan sonra lale, karanfil gibi çiçek
motiflerine ve kıvrık dallara yaygın biçimde yer verilmiştir.
Sedefkarlıkda
Kullanılan Malzemeler
Bağa,
fildişi, kemik, çeşitli filetolar ve altın, gümüş gibi kıymetli madenler
sedefkârlıkta kullanılan diğer malzemelerdir. Bunların hepsine birden bezeme
veya süsleme malzemeleri diyoruz. Bağa; büyük kaplumbağaların sırtından çıkar,
tırnaksı bir maddedir, ısıyla yumuşatılır ve istenilen forma girer. Açık ve
koyu sarı, kahve, kızıl kahverengi, menevişli estetik bir malzemedir. Alt
kısmına altın varak yapıştırılarak kullanılır. Fildişi, sert ve dokulu bir
malzemedir. Fileto ise üst üste yapıştırılan ahşap ve ona uygun malzemelerin
yanlamasına kesilmesiyle elde edilen bir süsleme unsurudur. Altın ve gümüş
özellikle günümüzde takı çalışmalarında kullanılmaktadır. Ahşap olarak, bu
süsleme malzemelerini iyi gösterecek koyu renkli abanoz, pelesenk, ceviz ve
maun gibi ağaç türleri tercih edilir.
SEDEFKARİ
Sedef iş olarak da bilinir. Genellikle
bir ahşap bir yüzey üstünde bir desen oluşturacak gibi açılmış yuvalara aynı
biçimde kesilmiş sedef parçaların yapıştırmasıyla yapılan bezeme, sedefkari, kapı kanadı, kepenk, kapak,
kürsü, minber gibi yapı öğelerinde çekmece, rahle, kuran mahfazası, sehpa, masa,
iskemle, dolap gibi mobilyalar da tabaka,ağızlık,nalın,ayna gibi silahların
kabzalarında çeşitli çalgıların gövde ve sapların uygulanmıştır.Bazen sedef
parçaların yuvanın içinde gümüş bir telle çevrildiği de olur.En çok kullanılan ağaçlar ceviz,sandal,pelesenk,maun,şimşir
vb.dir
Sedefkari İslam ülkelerin de çok
uygulanmış bir sanattır. Uzakdoğu’da Çin’de Ming ve Qing hanedanları dönemin de
Japonya’da da Edu(Tokyo) döneminde bu sanat çok tutulmuştur.Avrupa’da 15.yy.da
görülmeye başlanılmıştır.Ama sedefkariyi çok üst düzeye ulaştıranlar Osmanlılar
olmuştur.İstanbul’da saray atölyelerinden başka kapalı çarşı çevresinde de
sedefçilerin bulunduğu ve bu iş kolunda yaklaşık 500 kişinin çalıştığı Evliya ÇELEBİ’nin
seyahatnamesinde belirtilmiştir.
Sedefçiliği Öğrenmek Ve Öğretmek İçin
Sedefkari Ahmet (BIYIK) Beyle Yaptığımız Görüşme;
Soru 1:Sedefçiliğe ne zaman başladınız?
Ben
sedefçiliğe babamın yanında çocukken çıraklıktan başladım.
Soru 2:Sedefçiliği yapmanızın sebepleri
nelerdir?
Baba mesleğini
devam ettirmek hem de aile geçimini sağlamak.
Soru 3:Sedefçilik ilk başlama zamanınızı
anlatır mısınız?
Daha önce
dediğim gibi ben sedefçiliğe çocuklukta babamın yanında çırak olarak başladım. İlk
zamanlar çok zor ve sıkıcı görünen bu iş sonradan hoşuma gitmeye başladı ve
otuz yedi yıldır bu mesleği yapıyorum.
Soru 4:Sedefçiliğin geleceği hakkında
düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Sedefçilik
bizim aile mesleğimiz. Tabi ki eskiden daha çok rağbet gördüğü için daha önemli
bir meslekti. Ama ne yazık ki şuan umutlu olduğumuzu söyleyemem. Ama biz
elimizden geldiği kadar nesilden nesile aktarmaya çalışacaz.
Soru 5:Toplumun sedefçilik hakkında ilgisi
ve bilgisi size yeterli geliyor mu?
Maalesef. Toplumumuz
bu konu da tek değil daha birçok eski kültüre sahip çıkmayı bir gereklilik
olarak bile görmüyor. İlgi ve merak olmayınca bilgi sahibi de olmaya
çalışmıyorlar.
Soru 6:Bir Gaziantep kültürü olarak sedefçilik
yeterince tanınılıyor mu?
Gaziantep’e
özgü bir meslek alanı olan sedefçilik ne yazık ki insanlar tarafından bilinmiyor
hatta şunu söyleyebilirim ki sedefçiliğin patentinin Gaziantep’e ait olduğunu
şehrin yüzde ellisi bilmiyordur.
Soru 7:Sedefçiliğin Gaziantep için artı
durumları size göre nelerdir?
Sedefçiliğin
Gaziantep için artı durumları ülkemizi Avrupa’ya tanıtıyor. Buraya gelen
turistler çok ilgi gösteriyorlar bunları alıp ülkelerine götürüyorlar. Bu da
yeni insanların gelip görmesi ve yeni turistlerin gelmesi anlamını taşıyor. Durum
böyle olunca hem ekonomik hem de kültürel olarak şehrimizi bir marka haline
getiriyor.
Soru 8:Devletin böyle eski kültürleri
yaşatmak adına bir desteği veya politikası var mı?
Devletin
maalesef daha bu konu da önemli diyebileceğimiz bir adımını biz göremedik. Sadece
bazı yerler de atölyeler açtığını biliyoruz. Bu da bu mesleğin inceliklerini
öğretmek ya da yaşatmak değil sadece günü kurtarmaktır bence.
Soru 9:Çıraklıktan öğrenilen sedefçilik ile
devletin verdiği kurstan öğrenilen sedefçilik arasındaki fark nedir?
Fark çok fazla
tabi ki şimdi bu işi severek yapan birinin ve meslek olarak yapan birinin aynı
emeği vermesini aynı titizlikle yapmasını bekleyemezsiniz bunun yanında biz
yaparken hakkını veriyor muyuz diye kendimizi sorgularken muhtemelen diğer
adamlar bu kadar dikkat etmiyordur.
Soru 10:Sizden sonra bu mesleği devam
ettirecek biri var mı?
Ben bu işe
çırak olarak başladım ve bu doğrultu da kardeşim ve oğlumu eğitiyorum benden
sonra onlar bu işi devam ettirecekler.
KAYNAK 1: http://www. kultursanat/sedefcilik-sedefkarlik/nedir.com
KAYNAK 2:AnaBritannica Genel Kültür
Ansiklopedisi Cilt 27 Sayfa 273
KAYNAK 3:Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi Cilt
3 Sayfa 1381