1 Nisan 2016 Cuma

SEDEFKÂRLIK (SEDEFÇİLİK)         

HAZIRLAYANLAR: SELMAN CAN

                    BARIŞ KARAGÖZ               

Sedefçilik 

Sedefkârlar, ince marangozluk işleri yapan kişilerdi. Bunlar sedef, fildişi, kemik ve benzeri maddeleri ustaca kullanarak çeşitli eşyalar yaparlardı. Sedefçiler ise yalnızca sedefi işleyen kişilerdi. Yani sedefçiler zanaatçı, sedefkârlar ise sanatçı idi. Osmanlı Devletinde mimarlar ilk önce sedefkârlık eğitimi görür, sonra mimar olurlardı. Mimar Sinan ile mimar Mehmet Ağa da bu öğrenimi alıp mimar olan ünlü kişilerdi. Evliya Çelebi, 4. Murat döneminde sedefkârların 100 dükkân 500 kişi, pirlerinin ise Şuayb-Hindi olduğunu yazar. Sedef, renklerinin albenisi, işlenebilme özelliği ve gökkuşağının tüm renklerini yansıtmasıyla ilgi çekmiş, Sümerlerden beri çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Sedefçilik doruk noktasına Osmanlı döneminde ulaşmış, en özgün örnekleri bu dönemde verilmiştir. Edirne`deki 2. Beyazıt Cami kapı kanatları, bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet`in som sedeften yapılan tabutu, 3. Murat`ın Ayasofya`daki türbesinin kapı kanatları, Sultan Ahmet Camii`nin pencere ve cümle kapılarının kanatları, Balıkesir`deki Zağanospaşa Camii`nin kapı kanatları, mimari yapılarda kullanılan sedef işçiliğinin en görkemli örneklerini oluşturmaktadır. 

Sedefkârlık Tarihi

Asırlardan beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. XV.yydan sonra Türk-İslam sanatının tamamen emrine giren sedef,geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleriyle gelişimini sürdürmüştür.Daha sonraları kıvrılma,dallanma,ana veya yardımcı bağlarla bağlanma,biribirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla,çeşitli kompozisyon imkanı veren rumiler,geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmış ve doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri (Lale,karanfil,gül) kullanılmaya başlanmıştır. 17.yy sedef işçiliğinin doruk noktası olup daha sonraki asır ve yıllarda barok sanatına duyulan hevese birde ekonomik yapının bozulması eklenince bu sanattan uzaklaşılmış,ucuz,sanat değeri olmayan eserler üretilmeye başlamıştır.Ancak Abdulhamit devrinde,yabacı kral ve diplomatlara sedef hediyeler verebilmek için saray sedefkarlığı korunmuştur.Son asrın sedefkarı Vasıf Hoca (Kendisi İstanbul Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler Dairesi kapısını sedef bağa ile yapmıştır.)Özel atölyesinde çalışmasını sürdürürken bir yandan da bu sanatı yaşatabilme çarelerini devrin güzel sanatlar akademisi olan Nefise-i Sanayide sedefçilik dersleri vermiştir.1940 yılında ölümü ile bu sanat dalının genç nesillere aktarılması mümkün olmamıştır.
Gaziantep te sedef kakmacılık 1963 yılında başlamıştır.Gaziantep te ilk sedef atölyesini açan kişi Arif Demir isimli ustadır ve hala hayattadır.İlk zamanlar eski piştol tabancaların tamiri ile başlanmış ve daha sonraları tamir edilen tabancaların aynısı yapılmıştır.Zamanla tabancaların üzerlerinde bulunan sedefin aynısı hatta dahada iyileri üretilmiştir.Daha sonraları sedef çeşitli dekorasyon ve aksesuar ürünlerde de kullanılmıştır.Bu gün binbir çeşit ürünlerde kullanılmaya devam etmektedir.

Sedefkârlar, ince marangozluk işleri yapan kişilerdi. Bunlar sedef, fildişi, kemik ve benzeri maddeleri ustaca kullanarak çeşitli eşyalar yaparlardı. Sedefçiler ise yalnızca sedefi işleyen kişilerdi. Yani sedefçiler zanaatçı, sedefkârlar ise sanatçı idi. Osmanlı Devletinde mimarlar ilk önce sedefkârlık eğitimi görür, sonra mimar olurlardı. Mimar Sinan ile mimar Mehmet Ağa da bu öğrenimi alıp mimar olan ünlü kişilerdi. Evliya Çelebi, 4. Murat döneminde sedefkârların 100 dükkân 500 kişi, pirlerinin ise Şuayb-Hindi olduğunu yazar. Sedef, renklerinin albenisi, işlenebilme özelliği ve gökkuşağının tüm renklerini yansıtmasıyla ilgi çekmiş, Sümerlerden beri çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Sedefçilik doruk noktasına Osmanlı döneminde ulaşmış, en özgün örnekleri bu dönemde verilmiştir. Edirne’deki 2. Beyazıt Cami kapı kanatları, bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’in som sedeften yapılan tabutu, 3. Murat’ın Ayasofya’daki türbesinin kapı kanatları, Sultan Ahmet Camii’nin pencere ve cümle kapılarının kanatları, Balıkesir’deki Zağanospaşa Camii’nin kapı kanatları, mimari yapılarda kullanılan sedef işçiliğinin en görkemli örneklerini oluşturmaktadır.

Sedefçilik Tarihsel Sıralaması ve Gelişimi

Tarihsel sıralamayla takip ettiğimizde ve yazılı kaynaklara baktığımızda,15.y.y’ da Topkapı Sarayı Müzesi’nde birçok sedefli eşya görmekteyiz. Müzenin 1505 tarihli hazine defterinde  sedefli eşyaların varlığı bildirilmektedir. Hatta Raht Hazinesine ait defterlerde sedefli eğer takımlarının kayıtlarına rastlamaktayız,fakat bu takımların üzülerek günümüze ulaşamadığını söylemeliyiz. 16.Y.Y ; Yavuz Sultan Selim’in türbe kapısı, Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Cami kapı ve pencere kanatları, Süleymaniye Cami kapı ve pencere kanatları,3. Murat’ın yatak odası kapı kanatları. Bu dönemde sarayda sedefkârların bir atölyesinin bulunduğunu ve sedefkârların burada geometri dersi okudukları da kaynaklarda yer almaktadır. Bu yüzyılda saray atölyesinden Mehmet Usta, Dalgıç Ahmet ve Mimar Mehmet Ağa yetişmiştir.
17.y.y; sedef sanatında değişik bir tarz ortaya çıkmıştır, geometrik şekiller yerini bitkisel motiflere bırakmış. Bu dönem eserleri, Sultan Ahmet Cami Revan ve Bağdat köşkleri, Valide Sultan Dairesi, Yeni Valide Cami, en güzel örneklerdir,1. Ahmet’in tahtı,4. Mehmet’e ait saltanat kayığı, güzel örneklerdendir.
19.y.y ve 20.y.y; Avrupa barok ve rokoko tarzı mimariyi etkilemiş ahşap daha az kullanılmaya başlanmış, sedef işlemeli eserler azalmıştır. Bu dönem eserleri 2. Mahmut tuğralı çekmece, 2. Abdülhamit’e gönderilen hediyelerdir.20.y.y’ın ilk yarısına kadar devam eden sedef sanatı, bu dönemin en ünlü ismi Vasıf Ustanın 1940 da ölümüyle son bulmuş, Küçükyalılı İsmail usta ve Nerses Ustanın ölümüyle de bu dönemin son sedefkârları tarih sayfalarındaki yerini almıştır.
Vasıf Usta; Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarında yüzen bir sergi haline getirilen Karadeniz gemisi ile çıktığı Avrupa gezisi sırasında, bu vapurun bir kamarası, Atatürk tarafından kendisine, atölye olarak tahsis edilmiş ve bu yolculuk sırasında yaptığı çalışmalarda, çekmeceler, levhalar, çeşitli müzik aletleri yapmıştır. Vapurun geziye çıkmadan önce Atatürk tarafından da ziyaret edilmesi Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında sedef sanatı için önemlidir ve ilginçtir. Yaşamının son yıllarında Güzel Sanatlar Akademisinde görev yapmış, o dönemde yaptığı sedefli kapı yüzyılın son sedefçilik örneği olarak Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesine konmuştur.
Günümüzde ise özel tercih ve çabalarla bazı sanatçılar tarafından sayılı çalışmalar devam etmekde, Salih Balakbabalar ve Zeki Kuşçuoğlu gibi hocalarımız tarafından akademik olarak da yaşatılmakta ve gelecek nesillere taşınmasında çaba ve gayretlerin son bulmadığını ispatı olmaktadır.

Sedefcikil Teknikleri ve Kullanılan Malzemeler

Sedef Sanatı malzeme ve teknik açıdan ele alındığında ilk olarak sedefi incelemek gerekir. Sedef, sıcak denizlerin akıntılı sularında tuz, kireç ve fosfordan oluşan kalker bir maddedir.
Sedef’in aslı, bilindiği gibi deniz yumuşakçalarının kabuklarıdır. Taşıdığı renge göre beyaz,arusek,çöp sedef gibi isimler alır. Çok çeşidi bulunmasına karşılık sedefçilikde yalnızca belirli özelliklere sahip olan sedefler kullanılmıştır. Sedefin bir sanat eserinde ya da süsleme olarak kullanılabilmesi için işlenebilir kalınlıkta olması, gökkuşağının renklerini yansıtması renklerin göz zevkine uyması gerekmektedir.
Sedef işçiliğinde sedefle beraber birçok malzemede kullanılırdı Bu malzemelerin başında ağaçlar gelirdi, kakma yönteminde oyulmaya elverişli ceviz, yapıştırma tekniğinde ise hava değişiminden pek fazla etkilenmeyen ıhlamur ağacı kullanılırdı. Maun,abanoz ,pelesenk yine tercihler arasındaydı. İnce çıta ve kaplamaların çeşitli renklerde boyanmasından oluşan filetolar, bağa, fildişi ve kemikler de sedef işçiliğinin diğer malzemelerini oluştururdu.
Sedefe şekil verirken kullanılan kıl testere, 1560 yılında saat zembereğinden eğe ile hazırlanan ince kıl testereler kullanılmasıyla ilk temellerini attı. Kıl testere bu sanatın en önemli aleti ve ustalık göstergesi oldu Sedefçilikte üç teknik kullanılırdı.
Gömme
Gömme tekniğinde önce sedeflenecek işin iskeleti hazırlanırdı. Bu iskelet için genellikle ceviz, abanoz ve meşe ağaçları seçilirdi. Kâğıt üzerine çizilen desen, ağaç üzerine aktarılması için tutkal yapıştırılır, koyu zemine çelik, açık zemine ise kurşun kalemle çizilirdi Sonra sedeflerin yerleri tespit edilir, bu yerler iki ya da üç m.m derinliğinde oyulurdu.
Oyulan yere göre kesilen sedef sıcak tutkalla yapıştırılırdı. En iyi yapıştırıcı madde, istiridye kabuklarını iyice döverek ince bir toz haline getirdikten sonra bir tülbentten geçirip bu tozu yumurta akıyla macun haline getirerek elde edilirdi. Usta sanatçılar bu tür yapıştırıcı kullanırdı. Yapıştırmadan sonra kaba tesviye, tüm gömme işlemi tamamlandıktan sonra ise ince tesviye yapılırdı.
Kaplama
Kaplama tekniğinde masif ağacın üzeri kaplanır sonra bu kaplama üzerine süsleme uygulanırdı. Sedefin konacağı yerler ise boşaltılırdı. Bu tarzın en zor yanı ham süsleme malzemesinin inceltilmesi ve kaplama kalınlığına indirilmesiydi. Çoğunlukla aynalar ve çekmeceler bu teknikle yapılırdı.
Macunlama
Macunlama tekniğinde işlenmeyecek kadar küçük sedefler belirli bir zemine yerleştirilir, aralarında ki boşluklar ağaç tozu ve tutkal karıştırılarak yapılmış macunla doldurulurdu. Bundan sonra, önce sedefler görülünceye dek takozlu zımparayla kaba ve ince tesviye, ardından da cilalama işlemi yapılırdı.
Sedef eşyalar yapıldıkları yöreye, yapım tekniğindeki kimi ayrıntıya ve motiflerine göre farklılıklar gösterir, Eser-i İstanbul, Şam işi, Viyana işi ve Kudüs işi olarak isimlendirilirdi.
Bunlardan ilk ikisi tamamen Osmanlı karakteri taşırlar; gömme veya kaplama tekniğiyle hazırlanan “İstanbul işi” eserlerde; fildişi, bağa ve kemik gibi yardımcı unsurlar kullanılır. Bağanın altına ‘altın varak” yapıştırılır. Sedef ve diğer malzemenin daha ziyade geometrik biçimlerde kullanıldığı bir işçilik şeklidir.
Objeleri birer gereç olarak görüp onlar üstünde deneyler yapmayı sevenler için duvar kağıtlarının cazibesi kaçınılmaz. Şamdan, askılık, pano ve çerçeveler, kağıt giymek için sizi bekliyor!
Şamdan
Yıldız şeklinde şamdanları yapmanın en basit yolu, mantolamada kullanılan straforlara uygulamak. Bir kağıda yıldız şeklini çizdikten sonra kağıdı straforların üzerine koyup maket bıçağıyla kesin. Alt kısım için de dikdörtgen straforlar hazırlayın. İki adet yıldız biçimli straforu birbirine yapıştırıp, daha önceden kaplanmış alt kısma sabitleyin. Üzerine yerleştireceğiniz mumlarla çok renkli şamdanlar elde edeceksiniz.
Günlük yaşamda kullandığınız duvar kağıtlarından, değişik formlarda eğlenceli karışımlar yaratarak, onları dekoratif objelere dönüşterebilirsiniz.
Panolar
Çeşitli duvar kağıtlarını belli bir kompozisyonda duvarda sergilemek, aaaifli ve hareketli bir tarz. Ebatlarına karar vereceğiniz strafor veya suntaları, istediğiniz renkteki duvar kağıtlarıyla kaplayıp belli bir düzen içinde asarak, capcanlı bir duvar yaratabilirsiniz. İşlemi straforla gerçekleştirdiğinizde sadece çift taraflı bantla duvara sabitlemek yeterli olacaktır. Suntayı duvara çiviyle asmanızı öneririz.
Askılık
Yuvarlak askılıklar elde etmek için straforları pergelle çizip maket bıçağıyla kesin. Daha sonra kağıtlarla kaplayıp gardırobun bir kapağına yapıştırın. Dairelerin tam ortalarına büyük boylardaki çiviler çakarak askılığınızı tamamlayın. Bu askı sistemini evinizin duvarlarında da uygulayabilirsiniz.
 Tablo
Bu çerçeveler için öncelikle üçgen aynalar kestirmeniz gerekiyor. Daha sonra aynayı strafora yapıştırıp her tarafından beş santim bıraktıktan sonra maket bıçağıyla kesebilirsiniz. Etrafına çeşitli renklerdeki kağıtları düzgünce kesip yapıştırdıktan sonra duvara çiviyle sabitleyin.
Çerçeve
Elinizde bulunan her türlü çerçeveyi duvar kağıdıyla kaplamanız mümkün. Önemli olan, çerçevenin yüzeyinin düz olması. Çerçevenin ebatlarına göre kestiğiniz kağıtları yüzeyine yapıştırarak rengarenk bir resim veya ayna çerçevesi elde edebilirsiniz.

Osmanlıda Sedefkarlık

Osmanlı döneminde birçok sedef ustası yetişmiştir. Bunlardan ilk akla gelen ünlü Türk Mimarı ve Sedefkâr Mehmet Ağa 1562 yılında Rumeli’den İstanbul’a getirilmiştir. 1568 yılında öğrenci olarak girdiği neccarlık ve sedefkârlık mesleğini 1588 yılına kadar sürdürmüştür. XIX. yy.da Osmanlı sedef işçiliği gerilerken, yüzyılın sonlarında II. Abdülhamit Yıldız Sarayı’nda bir sedefhane kurmuş ve burada kendisi de sedefli eşyalar yapmıştır. 1912 yılında Sedefkâr Vasıf, Beşiktaş’ta işlettiği sedef atölyesinde, bu güzel sanatı bir süre devam ettirmiştir. Onun öncülüğü ile 1936 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde sedefçilik bölümü açılmıştır. Daha sonra onun ölümüyle bu bölüm kapatılmıştır. Sedefkârî süsleme zaman zaman kayıklarda da kullanılmıştır. İstanbul Deniz Müzesi’nde örnekleri vardır. Bu tür bezemede çeşitli geometrik kompozisyonların yanı sıra, XVIII. yy.dan sonra lale, karanfil gibi çiçek motiflerine ve kıvrık dallara yaygın biçimde yer verilmiştir.

Sedefkarlıkda Kullanılan Malzemeler

Bağa, fildişi, kemik, çeşitli filetolar ve altın, gümüş gibi kıymetli madenler sedefkârlıkta kullanılan diğer malzemelerdir. Bunların hepsine birden bezeme veya süsleme malzemeleri diyoruz. Bağa; büyük kaplumbağaların sırtından çıkar, tırnaksı bir maddedir, ısıyla yumuşatılır ve istenilen forma girer. Açık ve koyu sarı, kahve, kızıl kahverengi, menevişli estetik bir malzemedir. Alt kısmına altın varak yapıştırılarak kullanılır. Fildişi, sert ve dokulu bir malzemedir. Fileto ise üst üste yapıştırılan ahşap ve ona uygun malzemelerin yanlamasına kesilmesiyle elde edilen bir süsleme unsurudur. Altın ve gümüş özellikle günümüzde takı çalışmalarında kullanılmaktadır. Ahşap olarak, bu süsleme malzemelerini iyi gösterecek koyu renkli abanoz, pelesenk, ceviz ve maun gibi ağaç türleri tercih edilir.

SEDEFKARİ

Sedef iş olarak da bilinir. Genellikle bir ahşap bir yüzey üstünde bir desen oluşturacak gibi açılmış yuvalara aynı biçimde kesilmiş sedef parçaların yapıştırmasıyla yapılan  bezeme, sedefkari, kapı kanadı, kepenk, kapak, kürsü, minber gibi yapı öğelerinde çekmece, rahle, kuran mahfazası, sehpa, masa, iskemle, dolap gibi mobilyalar da tabaka,ağızlık,nalın,ayna gibi silahların kabzalarında çeşitli çalgıların gövde ve sapların uygulanmıştır.Bazen sedef parçaların yuvanın içinde gümüş bir telle çevrildiği de olur.En çok  kullanılan ağaçlar ceviz,sandal,pelesenk,maun,şimşir vb.dir

Sedefkari İslam ülkelerin de çok uygulanmış bir sanattır. Uzakdoğu’da Çin’de Ming ve Qing hanedanları dönemin de Japonya’da da Edu(Tokyo) döneminde bu sanat çok tutulmuştur.Avrupa’da 15.yy.da görülmeye başlanılmıştır.Ama sedefkariyi çok üst düzeye ulaştıranlar Osmanlılar olmuştur.İstanbul’da saray atölyelerinden başka kapalı çarşı çevresinde de sedefçilerin bulunduğu ve bu iş kolunda yaklaşık 500  kişinin çalıştığı Evliya ÇELEBİ’nin seyahatnamesinde belirtilmiştir.      

Sedefçiliği Öğrenmek Ve Öğretmek İçin Sedefkari Ahmet (BIYIK) Beyle Yaptığımız Görüşme;

Soru 1:Sedefçiliğe ne zaman başladınız?
Ben sedefçiliğe babamın yanında çocukken çıraklıktan başladım.

Soru 2:Sedefçiliği yapmanızın sebepleri nelerdir?
Baba mesleğini devam ettirmek hem de aile geçimini sağlamak.

Soru 3:Sedefçilik ilk başlama zamanınızı anlatır mısınız?
Daha önce dediğim gibi ben sedefçiliğe çocuklukta babamın yanında çırak olarak başladım. İlk zamanlar çok zor ve sıkıcı görünen bu iş sonradan hoşuma gitmeye başladı ve otuz yedi yıldır bu mesleği yapıyorum.

Soru 4:Sedefçiliğin geleceği hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Sedefçilik bizim aile mesleğimiz. Tabi ki eskiden daha çok rağbet gördüğü için daha önemli bir meslekti. Ama ne yazık ki şuan umutlu olduğumuzu söyleyemem. Ama biz elimizden geldiği kadar nesilden nesile aktarmaya çalışacaz.

Soru 5:Toplumun sedefçilik hakkında ilgisi ve bilgisi size yeterli geliyor mu?
Maalesef. Toplumumuz bu konu da tek değil daha birçok eski kültüre sahip çıkmayı bir gereklilik olarak bile görmüyor. İlgi ve merak olmayınca bilgi sahibi de olmaya çalışmıyorlar.

Soru 6:Bir Gaziantep kültürü olarak sedefçilik yeterince tanınılıyor mu?
Gaziantep’e özgü bir meslek alanı olan sedefçilik ne yazık ki insanlar tarafından bilinmiyor hatta şunu söyleyebilirim ki sedefçiliğin patentinin Gaziantep’e ait olduğunu şehrin yüzde ellisi bilmiyordur.

Soru 7:Sedefçiliğin Gaziantep için artı durumları size göre nelerdir?
Sedefçiliğin Gaziantep için artı durumları ülkemizi Avrupa’ya tanıtıyor. Buraya gelen turistler çok ilgi gösteriyorlar bunları alıp ülkelerine götürüyorlar. Bu da yeni insanların gelip görmesi ve yeni turistlerin gelmesi anlamını taşıyor. Durum böyle olunca hem ekonomik hem de kültürel olarak şehrimizi bir marka haline getiriyor.

Soru 8:Devletin böyle eski kültürleri yaşatmak adına bir desteği veya politikası var mı?
Devletin maalesef daha bu konu da önemli diyebileceğimiz bir adımını biz göremedik. Sadece bazı yerler de atölyeler açtığını biliyoruz. Bu da bu mesleğin inceliklerini öğretmek ya da yaşatmak değil sadece günü kurtarmaktır bence.

Soru 9:Çıraklıktan öğrenilen sedefçilik ile devletin verdiği kurstan öğrenilen sedefçilik arasındaki fark nedir?
Fark çok fazla tabi ki şimdi bu işi severek yapan birinin ve meslek olarak yapan birinin aynı emeği vermesini aynı titizlikle yapmasını bekleyemezsiniz bunun yanında biz yaparken hakkını veriyor muyuz diye kendimizi sorgularken muhtemelen diğer adamlar bu kadar dikkat etmiyordur.

Soru 10:Sizden sonra bu mesleği devam ettirecek biri var mı?
Ben bu işe çırak olarak başladım ve bu doğrultu da kardeşim ve oğlumu eğitiyorum benden sonra onlar bu işi devam ettirecekler.


KAYNAK 1: http://www. kultursanat/sedefcilik-sedefkarlik/nedir.com

KAYNAK 2:AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi Cilt 27 Sayfa 273

KAYNAK 3:Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi Cilt 3 Sayfa 1381




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder