HAZIRLAYANLAR: EYYÜP DAYANAN
İBRAHİM GÜROCAK
YUSUF YABALAK
MURAT ÖZDEMİR
SERVET TOSUN
FARUK
SAĞIN
GAZİANTEP EL İŞÇİLİĞİ VE HALK EĞİTİM
MERKEZİ YETKİLİLERİYLE GÖRÜŞME
El
Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya
çıkmış olup, insanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı
ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre
değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal
beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek
"geleneksel" vasfı kazanmıştır. El sanatları, hemen hemen her insanda
az ya da çok var olan, kendi kültüründen aldığı yaşam tarzını, ecdadının
deneyimlerini ve birikimlerini bir potada eritip günümüzde insanlara bir mesaj
verme becerisidir. Geleneksel el sanatlarımız geçmişi günümüze taşıma ve
günümüzde yaşatma sanatıdır. El sanatları, üretildikleri çağa tanıklık eden
belgeler olarak geleceğimize ışık tutan ve geçmişimizle bağlantı kurmamızı
sağlayan değerler olmaları bakımından önemlidir. Toplumların varlıklarını
sürdürebilmeleri, kimliklerine sahip çıkmalarına ve muhafaza etmelerine
bağlıdır. Geleceğimizi hatırlayıp varlığımızı sürdürmemizi sağlayan el
sanatları ürünlerini üreten sanatkarlar geçmişten günümüze Gaziantep’in il,
ilçe ve köylerinde hep olmuş ve olmaya da devam edecektir. Geleneksel Gaziantep
El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli
uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir
mozaik oluşturmuştur. Geleneksel Gaziantep El Sanatlarını; Sedefçilik,
Bakırcılık, Kutnuculuk, Aba Dokumacılığı, Yemenicilik, Antep İşi El
İşlemeciliği, Gümüş İşlemeciliği, Antep kilim ve halı dokumacılığı, Küpçülük,
Kuyumculuk, semercilik, müzik aletleri yapımcılığı olarak sıralayabiliriz.
Sedef Kakma İşlemeciliği
Bazı deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan ve sedefçilikte kullanılan
sert, beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye sedef, bu
maddeyi işleyen kişiye de sedefkar denilir. Asırlardan beri bilinen sedef,
zamanının tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. XV.
yy’dan sonra Osmanlılar döneminde Türk-İslam sanatının tamamen emrine giren
sedef, geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleri ile gelişimini
sürdürmüştür. Daha sonraları kıvrılma, dallanma, ana veya yardımcı bağlarla
bağlanma, birbirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla, çeşitli kompozisyon
imkânı veren Rumiler, geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmış ve
doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri de kullanılmaya başlanmıştır.
Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve
Sedefkârlık sanatı asırlarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek
mimari yapılarda (mescit, saray) süsleme olarak, kullanım eşyalarında( koltuk
takım, ayna, resim çerçevesi, sehpa, yazı masası, rahle, kavukluk veya çıralık,
sandalye, mücevher sandığı, baston, etejer, kül tablaları) ve silah kabza
süslemelerinde kullanılmıştır. Türkiye’de sadece ilimizde yaygın bir şekilde
sedef işlemeciliği yapılmakta ve üretilen sedef işlemeler Turistik bölgelere ve
yurtdışına ihraç edilmektedir.
Bakırcılık
Anadolu’da
en çok kullanılan maden bakırdır. Bakır eşya, bakırdan ve pirinç diye tabir
edilen bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır.
Antep bakır işlemesinin özelliği, yekpare olarak imal edilmesi, yani lehim ya
da benzeri bir yolla birleştirme yapılmamasıdır. Ev, mutfak ve süs eşyası
olarak kullanılan el işlemesi bakır mamüllerinin işlenmesinde çakma ve çizme
diye bilinen basit işleme yönteminin dışında; sadece ilimizde yapılan bir başka
yöntem daha vardır. Bir çekiç ve çelik kalemle işleme yapılan bu yöntemde bir
tek parçanın işlemesi haftalarca hatta aylarca sürmektedir. Gaziantep’te
işlenilen bakırlar güzel yurdumuzun her köşesinde olduğu gibi yurt dışında da
büyük beğeni toplamaktadır. Antep insanı, bu eşyalara yöreye has adlar
vermiştir: Sahan, tas, kazan, masere kazanı, seferiye tası, satıl, sini, paşa
mangalı, ibrik, cezve, vazo, semaver, teşt, tarak kabı, kil leğeni...
Kutnuculuk
Kutnu kumaşı dokumacılığı Anadolu'da ve
Gaziantep’te çok eskiden beri yapıla gelen ve yöremizde bir zamanlar çok önemli
bir geçim kaynağı olmuş ve olmaya da devam eden bir el sanatıdır. Ancak kutnu
kumaşının tekstilde ayrı bir yeri var. Kerem’in Aslı’ya söylediği rivayet
edilen bir dize var: “Hint’ten gelirdi kutnu kumaşı...” Tarihi bir değeri olan
kutnu bezi dokumacılığı, Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te tamamen el
tezgahlarında, değişik şekillerde dokunan ipekli bir dokuma türüdür.
16. yüzyıldan itibaren Gaziantep’te dokunan
kutnu kumaşı, eskiden Anadolu’da özellikle alımlı giyinmek isteyen insanların
hayallerini süslerdi. Anadolu Selçukluları’ndan bu yana dokunan kutnu kumaşları
Osmanlı padişahları tarafından da elbise olarak diktirilirdi. Görkem, zarafet
ve estetik ifade eden kutnu kumaşların hammaddesi filoş olan suni ipek ve pamuk
ipliğidir. İçinde sentetik hiçbir madde bulunmadığından sıhhi bir kumaş
türüdür. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yok
iken, ipeğin çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler
verilerek yapılan bir dokumadır. Kutnu kumaşı yapılırken şu aşamalardan geçer:
Önce bobin halinde olan ip, söküm işlemine tabi tutularak çile haline
getirilir. Söküm işlemi için yörede ‘devre’ adı verilen dört köşeli dolaplar
kullanılır. Çözgü iplikleri çile haline geldikten sonra boyama işine geçilir.
Yüz derecelik boya kazanlarında ipler boyayı emene kadar bekletilir. Kazandan
çıkartılarak sıkılan iplikler kurutulduktan sonra dokuma sırasında kopmaması
için mezekçilere gönderilerek düzeltilmesi ve kopukların ayrılması sağlanır.
Daha sonra ‘taharlanan’ yani taraktan geçirilen ipler dokumaya hazır demektir.
Daha çok el tezgâhlarında, kimi yerlerde ise motorlu atölyelerde dokunan kutnu
kumaşı ‘kutnu ve alaca’ olmak üzere ikiye ayrılır. ‘Mecidiye, hindiye,
zencirli, kemha, darcı, sedefli, mekkavi, kürdiye, cütari, rehvancıoğlu,
kırkalem, sultan, Osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan
fazla çeşidi olan kutnunun hakim rengi sarıdır. Altın rengindeki sarı, kumaşa
renk vermekle kalmaz, doğal bir parlaklık sağlar. Kırmızı, mor, yeşil, bordo,
pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, eskisi kadar olmasa da
kimi yörelerde halen
giysi olarak kullanılıyor. Kutnu kumaşı imalatı önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilip Anadolu pazarına sunulurdu. Daha sonraları bu ipekli dokumalar Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde de üretilmeye başlandı. Şimdilerde kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, dekoratif amaçlı, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve folklor kıyafeti olarak ta kullanılmaktadır.
Tarihi değeri olan Kutnu, Türkiye’de yalnızca
Gaziantep’te dokunan ipekli bir dokuma türüdür. Görkem, zarafet ve estetik
ifade eden kutnu kumaşların hammaddesi suni ipek ve pamuk ipliğidir. İçinde
sentetik hiçbir madde bulunmadığından oldukça sağlıklıdır. Geçmişi çok eskilere
dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yok iken, ipeğin çeşitli boyalara
defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek elde edilen bir
dokumadır. Kutnu, Türkiye’nin pek çok bölgesinde yöresel giysilerin yapımında
kullanılırken; turistik amaçlı, çanta, terlik ve çeşitli aksesuarlarla beraber,
perdelik kumaş olarak da kullanılır. Tarihi çok eskilere dayanan kutnu, üretme
sürecinde zahmeti ağır bir kumaş türüdür. Çeşitli boyaların içine defalarca
batırılarak istenilen desen ve renge kavuşturulan kumaş, ne yazık ki artık zahmetiyle
eşdeğer bir rağbet görmemektedir. Geleneğin kaybolmaya yüz tuttuğu Anadolu’da
yerel giysilere karşı azalan ilgi, kutnunun dokumacı sayısını da azaltmaktadır.
Mecidiye,
hindiye, zencirli, kemha, darcı, sedefli, mekkavi, kürdiye, cütari, rehvancıoğlu,
kırkalem, sultan, osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan
fazla çeşidi olan kutnunun hakim rengi sarıdır. Altın rengindeki sarı, kumaşa
renk vermekle kalmaz, doğal bir parlaklık sağlar. Kırmızı, mor, yeşil, bordo,
pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, eskisi kadar olmasa da
kimi yörelerde halen giysi olarak kullanılıyor. Kutnu kumaşı önceleri Halep,
Hama ve Humus’ta üretilip Anadolu pazarlarına sunulurdu. Daha sonraları bu
ipekli dokumalar Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde de
üretilmeye başlandı.
Aba
Dokumacılığı
Aba, geçmişte deve, öküz ve at tüyünden, keçi
kılından ve koyun yününden dokunan özel bir kumaştan yapılan erkek giysisidir.
Kolsuz bir giysi türü olan ve dize kadar uzanan abanın önü ve arkası da
kapalıdır. Baştan ve kollardan geçirilmek suretiyle giyilir. Şimdilerde suni
boyalarla boyanarak ve polyester ipliklerle dokunarak üretilen abalar; geçmişte
toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı,
meyve, kızılcık otu gibi kök boyalarla boyanırdı. Abalar, yörelerine göre, Humus
Abası, Maraş Abası, Urfa Abası, yerli aba (Boz Aba, Kırmızı Aba, Lacivert Aba,
Siyah Aba) gibi adlar alırken; boyuna, desenine ve malzemesine göre de sırmalı
aba (tahtalı aba, sandıklı aba, zincirli aba, kandilli aba, kurbağalı aba), kıl
aba, koron abası, siyah aba, çuha aba, uzun boy aba, kısa boy aba şeklinde
isimlendirilirdi. Bütün bu işlemler, sıradanlıktan uzak bir titizlikle
sürdürülürdü. Çünkü boyaların, kullanılan iplerin, dokunan desenlerin giyen
kişinin toplumsal statüsüyle ilgili bir dili vardı. Varlıklı insanlar için ipek
ve çuhadan seçkin motiflerle dokunurken, sıradan halkın giydiği abalar daha az
motifli ve daha kaba dokunurdu.
Yemenicilik
Yemeni; üstü kırmızı yada siyah deriden, tabanı
köseleden dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabıdır. Yemeni yurdumuzun
diğer yörelerinde yazmaya verilen ad olmasına karşılık yöremizde ayağa giyilen
bir çeşit ayakkabıya verilen addır. Gaziantep’te yemeniciliğe “köşgercilik”
yemeni dikenlere “Köşger” yemeni ustalarına da “Köşger ustası” denilmektedir.
Köşger kelimesi Farsça “keşger kelimesinden gelmiş olup, ayakkabı yapan
anlamına gelmektedir. Yemeni ilk defa Yemen’de Yemen-i Ekber isminde bir kimse
tarafından icat edilmiş ve kendi ismini vermiştir. Yemeni esas olarak gön ve
yüz olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Çok sıhhatli bir ayakkabıdır, ayak
kokusu yapmaz, teri dışarıya verir, insan vücudundaki elektriği toprağa verir
ve vücudu rahatlatır.
Antep İşi El
İşlemesi
Gönül
yaraları değil midir desenlerin adını ciğerdeldi, koydurup da mendillere,
örtülere, bluzlara işleten? Antep İşi de böyle değil midir? Ömürden gün çeker
gibi iplikler ilmek ilmek sayılarak çekilir de tıpkı hayatın günlere acıları
sevinçleri işlediği gibi çekilen her iplik yine bir ömrü tamamlarcasına sarılıp
örülerek ajurlar tamamlanır. Türk işleme sanatının karakteristik yapısını her
yönüyle yansıtan Antep İşi, Bursa Keteni, Rize Bezi, Panama Keteni, birman,
demor, çuval, saten gibi kumaşlar üzerine susma ve ajur adları verilen iki
nakış tekniğiyle işlenir. Susma işlemeyi, ajur, iplikleri keserek çekmeyi ifade
eder. Beyaz işi nakışlar grubunda sayılan Antep İşi Anadolu’nun pek çok
yöresindeki genç kızların çeyiz sandığındaki en nadide parçalardan biridir.
Yapılan ajur tekniğinin kendi içinde; örümcek yuvası, düz çitime, verev çitime,
filtreli çitime ve örümcekli çitime gibi adları vardır .
Antep
Kilimciliği
Antep Kilimciliği Antep kilimleri bilinen
diğer Anadolu kilimlerinden tezgâh, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları
yönünden çok farklı olmakla birlikte, kilimciliğinin yörede hangi tarihte
başladığı ve hangi aşamalardan geçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Antep
kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyunyünü ve keçi kıllarıdır.
Siyah, felhani, mavi, yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan
kabuğu, sumak yaprağı Antep kilimlerinde kullanılan ilkel boyalardan
birkaçıdır. Günümüzde akrilik iplikten yapılan kilimlerde bulunmaktadır.
Genelde eninde, boyunda dokunan Antep
kilimlerinde kullanılan motifleri şöyle sıralayabiliriz.
1- Çizgi, nokta ve daireden ibaret olan motifler.
2- Sembolik Motifler
3- İdeografik, bir manası olan motifler.(dağ, ev, taht,
asa gibi.)
4- Hayvan Motifleri
5- Geometrik Motifler.
6- Bitki Motifleri(Çiçek, yaprak gibi.) Yörede yapılan
araştırmalar neticesinde, Kilim’in yalnız el tezgâhlarında imal edildiği ve bu
iş kolunun çok canlı olduğu devirlerde Gaziantep’te 7000 civarında el
tezgâhının faaliyette olduğu, 1960’larda bu sayının 100-150’ye düştüğü
saptanmıştır. Motorlu dokuma tezgâhlarının yaşamımıza girmesiyle, talep
daralması problemine bir çözüm gibi görülen kalitenin düşürülmesi, Antep
kilimlerine olan talebi daha da azaltmış ve tezgâhlar yavaş, yavaş ortadan
kalkmaya başlamıştır. Antep kilimleri günümüzde, genel olarak köylerde kendi
ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla kadınlarca dokunmaktadır. Ayrıca Halk Eğitim
Merkezleri tarafından çeşitli kurslar açılarak kilimciliğin yaygınlaştırılması
çalışmaları yapılmaktadır. Antep Kilimlerinin bilinen çeşitleri şunlardır;
Baklava Dilimi, Hap bap (Nalın) Ayağı, Kuş Kanadı, Zincir Göbek, Dirsek Göbek,
Pençe Göbek, Çarkı Felek, Parmak Göbek, Atom Göbek.
Küpçülük
Gaziantep'te küpçülüğün başlangıç tarihi kesin
olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan çeşitli ören yerlerinde yapılan
arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında (Neolitik dönem) yörede
seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede yapılan kazılarda M.Ö.
3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan kaplara bol miktarda
rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür malzemelerin yapıldığını
gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların yöremizde yaygın olarak
yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve çevresinde topraktan çeşitli
eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzden 50-100 yıl kadar
önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok atölyenin ve
atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir. Eski
dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama,
pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla,
çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir.
Bakır, çinko, gümüş gibi madenlerin bulunması,
kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası
yapımında yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla topraktan yapma mutfak
eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak
mutfak malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak günümüzde bir kaç yaşlı
ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline gelmiştir. Buna nazaran
turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır hale gelmeye başlamasıyla
Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar teknolojilerini de
geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve bahçelerde kullanılan
saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir. Küp toprağı iki üç çeşit killi toprak
ve silisin karışımından oluşur. Bu karışımın çok iyi yoğrularak çamur haline
getirilmesi ve uzun bir süre dinlendirilerek mayalanması gerekir. Mayalı bu
çamur çark denilen ayakla veya motorla çevrilen makinalarda istenildiği gibi
şekillendirilir. Yapılacak malzemenin büyüklüğüne göre bir, iki veya üç
parçadan yapılarak birleştirilip tek parçalı hale getirilir. Biraz kuruması
için güneşsiz ve rüzgarsız yerde bekletilir. Az kuruyan parçaların üzerinde
traşlama ve temizlenmesi yapıldıktan sonra çizgileri çekilir. Desenler
çizilecek ve başka şekiller verilecekse bu işlemlerde yapılarak yeniden
kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa
yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur.
Toprak eşyaların kuruması havanın sıcaklığı ve
malzemenin büyüklüğüne göre iki ile onbeş gün arasında değişir. Kurutulan
parçalar; pişirme fırınlarına, aralarından havanın sirkülasyonunu
engellemeyecek şekilde yerleştirilir ve ısı yavaş yavaş artırılarak 900 ile
1000 derece arasında 9-10 saat pişirilir. Bu sürenin sonunda fırın söndürülür
ve soğuması için beklenilir. Soğuyan fırından çıkarılan parçalar su kabı, çiçek
saksısı ve benzeri amaçlar için kullanılacaksa kullanıma hazır hale gelmiş
demektir. Şayet sırlı küp yapılacak ise fırınlanıp soğutulmuş parçalar kurşun
esaslı sülyen sırla kaplanır ve yeniden fırınlanarak soğuması beklenir. Bu
şekilde yapılan küpler günümüzde daha ziyade turistik bölgelere, ilimizde
turistik eşya satan dükkanlara ve saksı olarak imal edilenler de çiçekçilere
satılır.
Kuyumculuk
Altın kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz
metalik bir elementtir. Bilinen yazılı kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında
Mısır darphanelerinde para olarak basılmıştır. Anadolu'da ve Gaziantep
yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar döneminde altına rastlanmaktadır. Daha
önceleri Orta Asya'da yaşayan İskit Türkleri'nin de (M.Ö.1000'li yıllarda)
altıncılıkla uğraştıkları bilinmektedir.
Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleriyle altın
eşya yapımı azaldı. Gaziantep Cumhuriyet'ten önce il olmadığı için il merkezi
olan Halep'ten getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep'te yaşayan
Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU'dan alınan bilgilere göre Dağlayan,
Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri Antep'te kuyumculuk yapan Ermeni
ailelerinin en ünlüleriydi.
Bu ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda
Türkiye'yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır. 1918
yılında Medine'den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI'nın
gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait
TÜRKİSTANLI, ilk önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak
yetiştirdiği ustalar arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı, Kemal
Serengil, Kırıkhan'lı Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür. Gene
Nuri DURUCU'dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından alınan bilgilere göre
Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri
renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik,
kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak
da yapmaya devam etmektedirler. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950'li
yıllara kadar altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep'te
satılırdı.
Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı,
yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı,
burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı
imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler.
Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer
büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı
altından, (yeşil altın) takılar üretilip satılırken, Gaziantep'te kuyumcuların
ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916 milyem olan altından imal edilmektedir.
Özellikle son yıllarda Gaziantep'li imalatçılar
ürettikleri mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını
vurmaktadır. Bu işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde
Gaziantep altının, alınıp satılmasını sağlamıştır.
Bugün Gaziantep’te 400 civarında vitrin
kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında
işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000 civarındaki insanıyla Gaziantep
ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan çalışmalarla Türkiye'deki
yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.
Müzik Aletleri Yapımı
Müzik
aletleri yapımı eskiden beri devam etmektedir. Bu aletler ağaçlar, bitkiler ve
hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak
yapılmaktadır. Telli, yaylı, nefesli, vurmalı çalgılar olarak
gruplandırılmaktadır. Gaziantep’te özellikle dut ağacından el yapımı olarak saz
imalatı yapılmaktadır.
GaziAntep
Halk Eğitim Merkezi müdürü Salih Erdemci ile görüşme
Antep’te ele alınan el işçilikleri nelerdir?
Bakırcılık
Kutnu
Kumaş
Mozaik
Sedefcilik
Yemenicilik
Antep’in markalaştıran işçilikler hakkında ne
gibi çalışmalarınız var?
Antep
işi koruma altına alınması,kutnu kumaş atölyelerimiz bulunmaktadır.
Bakırcılık
işçiliğini öğretmek ve yaymak için atölyelerimiz bulunmaktadır.
Geçenlerde
Türk Telekom reklamında bir yemeni ustasının ayakkabılarının dünyaya açıldığını
gördük, bunun Antep’e ne gibi faydaları olabilir.
Yemenicilik
çok eski bir zanaattir. Yemeni nin günümüzde bile kullanılabilmesi ve Antep ten
dünyaya açılması antebin prestijini artıracaktır ve bir marka yüzü olacaktır.
Bakır işçiliği hakkında bir bilgi verebilirmisiniz?
Bakırcılık
kurslarımız vardır. Eskiden bırakılmış olan bakırcılığı öğretmek için
derslerimiz vardır.
Baklava işçiliği ile biraz bilgi verebilirmisiniz?
Baklava
sadece antepte yapılmıyor ama antebin işçiliği ve kullanılan malzemelerle
lezzetli ile antebin baklavası ön plana çıkıyor kullanılan tereyağı yaylalardan
gelmektedir Antep fıstığının özel bendane denilen ilk hasatta kullanılması ve
gıda boyası olmaması en önemli etkilerinden birisidir.
Size göre antebi simgeleyen işçilik nedir?
Bakırcılık
bence en önemlisidir.
Antep
mutfağı unesco tarafından koruma altına alında sızce bu durumun Antep için
nasıl faydası olabilir.
Antebin
yemekleri ve damak zevki eşsizdir. Antep bu durumu çoktan hak etmişti bence
Bu
durum Antep için büyük bir kazanım olacaktır. Turizm olarak artacaktır.
Fabrikalarla
birlikte el işçiliği ölmeye başladı. Bunun için ne gibi çalışmalar
yapıyorsunuz.
Modern
çağda fabrikaların kurulması el işçiliğini öldürmeye başlamıştır. Şu
unutulmamalıdır ki gerek yiyecek gerekse giyecek fabrikadan yapılandansa elle
yapılan daha değerli ve kalitelidir.
Antep işçiliğini markalaştırmak için önerileriniz
nelerdir?
El
işçiliği ile uğraşanlara en iyi destek verilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip ERDOĞAN ve Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatma ŞAHİN
destekleriyle Gaziantep el işçiliği önemli bir noktaya getirilmektedir.
Kaynakça: http://www.gaziantepturizm.gov.tr/TR,52310/muzik-aletleri-yapimi.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder