28 Mart 2016 Pazartesi

 HAZIRLAYANLAR: EYYÜP DAYANAN
                                      İBRAHİM GÜROCAK
                                      YUSUF YABALAK
                                      MURAT ÖZDEMİR
                                      SERVET TOSUN

                                      FARUK SAĞIN


GAZİANTEP EL İŞÇİLİĞİ VE HALK EĞİTİM MERKEZİ YETKİLİLERİYLE GÖRÜŞME

El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmış olup, insanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır. El sanatları, hemen hemen her insanda az ya da çok var olan, kendi kültüründen aldığı yaşam tarzını, ecdadının deneyimlerini ve birikimlerini bir potada eritip günümüzde insanlara bir mesaj verme becerisidir. Geleneksel el sanatlarımız geçmişi günümüze taşıma ve günümüzde yaşatma sanatıdır. El sanatları, üretildikleri çağa tanıklık eden belgeler olarak geleceğimize ışık tutan ve geçmişimizle bağlantı kurmamızı sağlayan değerler olmaları bakımından önemlidir. Toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri, kimliklerine sahip çıkmalarına ve muhafaza etmelerine bağlıdır. Geleceğimizi hatırlayıp varlığımızı sürdürmemizi sağlayan el sanatları ürünlerini üreten sanatkarlar geçmişten günümüze Gaziantep’in il, ilçe ve köylerinde hep olmuş ve olmaya da devam edecektir. Geleneksel Gaziantep El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur. Geleneksel Gaziantep El Sanatlarını; Sedefçilik, Bakırcılık, Kutnuculuk, Aba Dokumacılığı, Yemenicilik, Antep İşi El İşlemeciliği, Gümüş İşlemeciliği, Antep kilim ve halı dokumacılığı, Küpçülük, Kuyumculuk, semercilik, müzik aletleri yapımcılığı olarak sıralayabiliriz.

Sedef Kakma İşlemeciliği

Bazı deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan ve sedefçilikte kullanılan sert, beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye sedef, bu maddeyi işleyen kişiye de sedefkar denilir. Asırlardan beri bilinen sedef, zamanının tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. XV. yy’dan sonra Osmanlılar döneminde Türk-İslam sanatının tamamen emrine giren sedef, geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleri ile gelişimini sürdürmüştür. Daha sonraları kıvrılma, dallanma, ana veya yardımcı bağlarla bağlanma, birbirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla, çeşitli kompozisyon imkânı veren Rumiler, geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmış ve doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri de kullanılmaya başlanmıştır. Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkârlık sanatı asırlarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek mimari yapılarda (mescit, saray) süsleme olarak, kullanım eşyalarında( koltuk takım, ayna, resim çerçevesi, sehpa, yazı masası, rahle, kavukluk veya çıralık, sandalye, mücevher sandığı, baston, etejer, kül tablaları) ve silah kabza süslemelerinde kullanılmıştır. Türkiye’de sadece ilimizde yaygın bir şekilde sedef işlemeciliği yapılmakta ve üretilen sedef işlemeler Turistik bölgelere ve yurtdışına ihraç edilmektedir.


Bakırcılık

 

Anadolu’da en çok kullanılan maden bakırdır. Bakır eşya, bakırdan ve pirinç diye tabir edilen bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır. Antep bakır işlemesinin özelliği, yekpare olarak imal edilmesi, yani lehim ya da benzeri bir yolla birleştirme yapılmamasıdır. Ev, mutfak ve süs eşyası olarak kullanılan el işlemesi bakır mamüllerinin işlenmesinde çakma ve çizme diye bilinen basit işleme yönteminin dışında; sadece ilimizde yapılan bir başka yöntem daha vardır. Bir çekiç ve çelik kalemle işleme yapılan bu yöntemde bir tek parçanın işlemesi haftalarca hatta aylarca sürmektedir. Gaziantep’te işlenilen bakırlar güzel yurdumuzun her köşesinde olduğu gibi yurt dışında da büyük beğeni toplamaktadır. Antep insanı, bu eşyalara yöreye has adlar vermiştir: Sahan, tas, kazan, masere kazanı, seferiye tası, satıl, sini, paşa mangalı, ibrik, cezve, vazo, semaver, teşt, tarak kabı, kil leğeni...


Kutnuculuk


Kutnu kumaşı dokumacılığı Anadolu'da ve Gaziantep’te çok eskiden beri yapıla gelen ve yöremizde bir zamanlar çok önemli bir geçim kaynağı olmuş ve olmaya da devam eden bir el sanatıdır. Ancak kutnu kumaşının tekstilde ayrı bir yeri var. Kerem’in Aslı’ya söylediği rivayet edilen bir dize var: “Hint’ten gelirdi kutnu kumaşı...” Tarihi bir değeri olan kutnu bezi dokumacılığı, Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te tamamen el tezgahlarında, değişik şekillerde dokunan ipekli bir dokuma türüdür.
16. yüzyıldan itibaren Gaziantep’te dokunan kutnu kumaşı, eskiden Anadolu’da özellikle alımlı giyinmek isteyen insanların hayallerini süslerdi. Anadolu Selçukluları’ndan bu yana dokunan kutnu kumaşları Osmanlı padişahları tarafından da elbise olarak diktirilirdi. Görkem, zarafet ve estetik ifade eden kutnu kumaşların hammaddesi filoş olan suni ipek ve pamuk ipliğidir. İçinde sentetik hiçbir madde bulunmadığından sıhhi bir kumaş türüdür. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yok iken, ipeğin çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokumadır. Kutnu kumaşı yapılırken şu aşamalardan geçer: Önce bobin halinde olan ip, söküm işlemine tabi tutularak çile haline getirilir. Söküm işlemi için yörede ‘devre’ adı verilen dört köşeli dolaplar kullanılır. Çözgü iplikleri çile haline geldikten sonra boyama işine geçilir. Yüz derecelik boya kazanlarında ipler boyayı emene kadar bekletilir. Kazandan çıkartılarak sıkılan iplikler kurutulduktan sonra dokuma sırasında kopmaması için mezekçilere gönderilerek düzeltilmesi ve kopukların ayrılması sağlanır. Daha sonra ‘taharlanan’ yani taraktan geçirilen ipler dokumaya hazır demektir. Daha çok el tezgâhlarında, kimi yerlerde ise motorlu atölyelerde dokunan kutnu kumaşı ‘kutnu ve alaca’ olmak üzere ikiye ayrılır. ‘Mecidiye, hindiye, zencirli, kemha, darcı, sedefli, mekkavi, kürdiye, cütari, rehvancıoğlu, kırkalem, sultan, Osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan fazla çeşidi olan kutnunun hakim rengi sarıdır. Altın rengindeki sarı, kumaşa renk vermekle kalmaz, doğal bir parlaklık sağlar. Kırmızı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, eskisi kadar olmasa da kimi yörelerde halen



giysi olarak kullanılıyor. Kutnu kumaşı imalatı önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilip Anadolu pazarına sunulurdu. Daha sonraları bu ipekli dokumalar Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde de üretilmeye başlandı. Şimdilerde kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, dekoratif amaçlı, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve folklor kıyafeti olarak ta kullanılmaktadır.
Tarihi değeri olan Kutnu, Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te dokunan ipekli bir dokuma türüdür. Görkem, zarafet ve estetik ifade eden kutnu kumaşların hammaddesi suni ipek ve pamuk ipliğidir. İçinde sentetik hiçbir madde bulunmadığından oldukça sağlıklıdır. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yok iken, ipeğin çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek elde edilen bir dokumadır. Kutnu, Türkiye’nin pek çok bölgesinde yöresel giysilerin yapımında kullanılırken; turistik amaçlı, çanta, terlik ve çeşitli aksesuarlarla beraber, perdelik kumaş olarak da kullanılır. Tarihi çok eskilere dayanan kutnu, üretme sürecinde zahmeti ağır bir kumaş türüdür. Çeşitli boyaların içine defalarca batırılarak istenilen desen ve renge kavuşturulan kumaş, ne yazık ki artık zahmetiyle eşdeğer bir rağbet görmemektedir. Geleneğin kaybolmaya yüz tuttuğu Anadolu’da yerel giysilere karşı azalan ilgi, kutnunun dokumacı sayısını da azaltmaktadır.
      Mecidiye, hindiye, zencirli, kemha, darcı, sedefli, mekkavi, kürdiye, cütari, rehvancıoğlu, kırkalem, sultan, osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan fazla çeşidi olan kutnunun hakim rengi sarıdır. Altın rengindeki sarı, kumaşa renk vermekle kalmaz, doğal bir parlaklık sağlar. Kırmızı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, eskisi kadar olmasa da kimi yörelerde halen giysi olarak kullanılıyor. Kutnu kumaşı önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilip Anadolu pazarlarına sunulurdu. Daha sonraları bu ipekli dokumalar Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde de

      üretilmeye başlandı.

 

Aba Dokumacılığı

 

Aba, geçmişte deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyun yününden dokunan özel bir kumaştan yapılan erkek giysisidir. Kolsuz bir giysi türü olan ve dize kadar uzanan abanın önü ve arkası da kapalıdır. Baştan ve kollardan geçirilmek suretiyle giyilir. Şimdilerde suni boyalarla boyanarak ve polyester ipliklerle dokunarak üretilen abalar; geçmişte toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı, meyve, kızılcık otu gibi kök boyalarla boyanırdı. Abalar, yörelerine göre, Humus Abası, Maraş Abası, Urfa Abası, yerli aba (Boz Aba, Kırmızı Aba, Lacivert Aba, Siyah Aba) gibi adlar alırken; boyuna, desenine ve malzemesine göre de sırmalı aba (tahtalı aba, sandıklı aba, zincirli aba, kandilli aba, kurbağalı aba), kıl aba, koron abası, siyah aba, çuha aba, uzun boy aba, kısa boy aba şeklinde isimlendirilirdi. Bütün bu işlemler, sıradanlıktan uzak bir titizlikle sürdürülürdü. Çünkü boyaların, kullanılan iplerin, dokunan desenlerin giyen kişinin toplumsal statüsüyle ilgili bir dili vardı. Varlıklı insanlar için ipek ve çuhadan seçkin motiflerle dokunurken, sıradan halkın giydiği abalar daha az motifli ve daha kaba dokunurdu.

      

Yemenicilik

 

Yemeni; üstü kırmızı yada siyah deriden, tabanı köseleden dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabıdır. Yemeni yurdumuzun diğer yörelerinde yazmaya verilen ad olmasına karşılık yöremizde ayağa giyilen bir çeşit ayakkabıya verilen addır. Gaziantep’te yemeniciliğe “köşgercilik” yemeni dikenlere “Köşger” yemeni ustalarına da “Köşger ustası” denilmektedir. Köşger kelimesi Farsça “keşger kelimesinden gelmiş olup, ayakkabı yapan anlamına gelmektedir. Yemeni ilk defa Yemen’de Yemen-i Ekber isminde bir kimse tarafından icat edilmiş ve kendi ismini vermiştir. Yemeni esas olarak gön ve yüz olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Çok sıhhatli bir ayakkabıdır, ayak kokusu yapmaz, teri dışarıya verir, insan vücudundaki elektriği toprağa verir ve vücudu rahatlatır.

 

 

Antep İşi El İşlemesi

 

Gönül yaraları değil midir desenlerin adını ciğerdeldi, koydurup da mendillere, örtülere, bluzlara işleten? Antep İşi de böyle değil midir? Ömürden gün çeker gibi iplikler ilmek ilmek sayılarak çekilir de tıpkı hayatın günlere acıları sevinçleri işlediği gibi çekilen her iplik yine bir ömrü tamamlarcasına sarılıp örülerek ajurlar tamamlanır. Türk işleme sanatının karakteristik yapısını her yönüyle yansıtan Antep İşi, Bursa Keteni, Rize Bezi, Panama Keteni, birman, demor, çuval, saten gibi kumaşlar üzerine susma ve ajur adları verilen iki nakış tekniğiyle işlenir. Susma işlemeyi, ajur, iplikleri keserek çekmeyi ifade eder. Beyaz işi nakışlar grubunda sayılan Antep İşi Anadolu’nun pek çok yöresindeki genç kızların çeyiz sandığındaki en nadide parçalardan biridir. Yapılan ajur tekniğinin kendi içinde; örümcek yuvası, düz çitime, verev çitime, filtreli çitime ve örümcekli çitime gibi adları vardır . 


Antep Kilimciliği

 

Antep Kilimciliği Antep kilimleri bilinen diğer Anadolu kilimlerinden tezgâh, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden çok farklı olmakla birlikte, kilimciliğinin yörede hangi tarihte başladığı ve hangi aşamalardan geçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Antep kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyunyünü ve keçi kıllarıdır. Siyah, felhani, mavi, yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan kabuğu, sumak yaprağı Antep kilimlerinde kullanılan ilkel boyalardan birkaçıdır. Günümüzde akrilik iplikten yapılan kilimlerde bulunmaktadır.
Genelde eninde, boyunda dokunan Antep kilimlerinde kullanılan motifleri şöyle sıralayabiliriz.
1- Çizgi, nokta ve daireden ibaret olan motifler.
2- Sembolik Motifler
3- İdeografik, bir manası olan motifler.(dağ, ev, taht, asa gibi.)
4- Hayvan Motifleri
5- Geometrik Motifler.
6- Bitki Motifleri(Çiçek, yaprak gibi.) Yörede yapılan araştırmalar neticesinde, Kilim’in yalnız el tezgâhlarında imal edildiği ve bu iş kolunun çok canlı olduğu devirlerde Gaziantep’te 7000 civarında el tezgâhının faaliyette olduğu, 1960’larda bu sayının 100-150’ye düştüğü saptanmıştır. Motorlu dokuma tezgâhlarının yaşamımıza girmesiyle, talep daralması problemine bir çözüm gibi görülen kalitenin düşürülmesi, Antep kilimlerine olan talebi daha da azaltmış ve tezgâhlar yavaş, yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Antep kilimleri günümüzde, genel olarak köylerde kendi ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla kadınlarca dokunmaktadır. Ayrıca Halk Eğitim Merkezleri tarafından çeşitli kurslar açılarak kilimciliğin yaygınlaştırılması çalışmaları yapılmaktadır. Antep Kilimlerinin bilinen çeşitleri şunlardır; Baklava Dilimi, Hap bap (Nalın) Ayağı, Kuş Kanadı, Zincir Göbek, Dirsek Göbek, Pençe Göbek, Çarkı Felek, Parmak Göbek, Atom Göbek.

Küpçülük


Gaziantep'te küpçülüğün başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan çeşitli ören yerlerinde yapılan arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında (Neolitik dönem) yörede seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede yapılan kazılarda M.Ö. 3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan kaplara bol miktarda rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür malzemelerin yapıldığını gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların yöremizde yaygın olarak yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve çevresinde topraktan çeşitli eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzden 50-100 yıl kadar önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok atölyenin ve atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir. Eski dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama, pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla, çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir.
Bakır, çinko, gümüş gibi madenlerin bulunması, kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası yapımında yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla topraktan yapma mutfak eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak mutfak malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak günümüzde bir kaç yaşlı ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline gelmiştir. Buna nazaran turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır hale gelmeye başlamasıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar teknolojilerini de geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve bahçelerde kullanılan saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir. Küp toprağı iki üç çeşit killi toprak ve silisin karışımından oluşur. Bu karışımın çok iyi yoğrularak çamur haline getirilmesi ve uzun bir süre dinlendirilerek mayalanması gerekir. Mayalı bu çamur çark denilen ayakla veya motorla çevrilen makinalarda istenildiği gibi şekillendirilir. Yapılacak malzemenin büyüklüğüne göre bir, iki veya üç parçadan yapılarak birleştirilip tek parçalı hale getirilir. Biraz kuruması için güneşsiz ve rüzgarsız yerde bekletilir. Az kuruyan parçaların üzerinde traşlama ve temizlenmesi yapıldıktan sonra çizgileri çekilir. Desenler çizilecek ve başka şekiller verilecekse bu işlemlerde yapılarak yeniden kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur.
Toprak eşyaların kuruması havanın sıcaklığı ve malzemenin büyüklüğüne göre iki ile onbeş gün arasında değişir. Kurutulan parçalar; pişirme fırınlarına, aralarından havanın sirkülasyonunu engellemeyecek şekilde yerleştirilir ve ısı yavaş yavaş artırılarak 900 ile 1000 derece arasında 9-10 saat pişirilir. Bu sürenin sonunda fırın söndürülür ve soğuması için beklenilir. Soğuyan fırından çıkarılan parçalar su kabı, çiçek saksısı ve benzeri amaçlar için kullanılacaksa kullanıma hazır hale gelmiş demektir. Şayet sırlı küp yapılacak ise fırınlanıp soğutulmuş parçalar kurşun esaslı sülyen sırla kaplanır ve yeniden fırınlanarak soğuması beklenir. Bu şekilde yapılan küpler günümüzde daha ziyade turistik bölgelere, ilimizde turistik eşya satan dükkanlara ve saksı olarak imal edilenler de çiçekçilere satılır.

 

Kuyumculuk

 

Altın kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz metalik bir elementtir. Bilinen yazılı kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında Mısır darphanelerinde para olarak basılmıştır. Anadolu'da ve Gaziantep yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar döneminde altına rastlanmaktadır. Daha önceleri Orta Asya'da yaşayan İskit Türkleri'nin de (M.Ö.1000'li yıllarda) altıncılıkla uğraştıkları bilinmektedir. 

Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleriyle altın eşya yapımı azaldı. Gaziantep Cumhuriyet'ten önce il olmadığı için il merkezi olan Halep'ten getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep'te yaşayan Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU'dan alınan bilgilere göre Dağlayan, Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri Antep'te kuyumculuk yapan Ermeni ailelerinin en ünlüleriydi. 


Bu ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır. 1918 yılında Medine'den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI'nın gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait TÜRKİSTANLI, ilk önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak yetiştirdiği ustalar arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı, Kemal Serengil, Kırıkhan'lı Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür. Gene Nuri DURUCU'dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından alınan bilgilere göre Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950'li yıllara kadar altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep'te satılırdı.

Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler. 

Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından, (yeşil altın) takılar üretilip satılırken, Gaziantep'te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916 milyem olan altından imal edilmektedir. 

Özellikle son yıllarda Gaziantep'li imalatçılar ürettikleri mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını vurmaktadır. Bu işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde Gaziantep altının, alınıp satılmasını sağlamıştır.

Bugün Gaziantep’te 400 civarında vitrin kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000 civarındaki insanıyla Gaziantep ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan çalışmalarla Türkiye'deki yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.


Müzik Aletleri Yapımı

Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam etmektedir. Bu aletler ağaçlar, bitkiler ve hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak yapılmaktadır. Telli, yaylı, nefesli, vurmalı çalgılar olarak gruplandırılmaktadır. Gaziantep’te özellikle dut ağacından el yapımı olarak saz imalatı yapılmaktadır.

GaziAntep Halk Eğitim Merkezi müdürü Salih Erdemci ile görüşme
Antep’te ele alınan el işçilikleri nelerdir?
Bakırcılık
Kutnu Kumaş
Mozaik
Sedefcilik
Yemenicilik
Antep’in markalaştıran işçilikler hakkında ne gibi çalışmalarınız var?
Antep işi koruma altına alınması,kutnu kumaş atölyelerimiz bulunmaktadır.
Bakırcılık işçiliğini öğretmek ve yaymak için atölyelerimiz bulunmaktadır.
Geçenlerde Türk Telekom reklamında bir yemeni ustasının ayakkabılarının dünyaya açıldığını gördük, bunun Antep’e ne gibi faydaları olabilir.
Yemenicilik çok eski bir zanaattir. Yemeni nin günümüzde bile kullanılabilmesi ve Antep ten dünyaya açılması antebin prestijini artıracaktır ve bir marka yüzü olacaktır.
Bakır işçiliği hakkında bir bilgi verebilirmisiniz?
Bakırcılık kurslarımız vardır. Eskiden bırakılmış olan bakırcılığı öğretmek için derslerimiz vardır.
Baklava işçiliği ile biraz bilgi verebilirmisiniz?
Baklava sadece antepte yapılmıyor ama antebin işçiliği ve kullanılan malzemelerle lezzetli ile antebin baklavası ön plana çıkıyor kullanılan tereyağı yaylalardan gelmektedir Antep fıstığının özel bendane denilen ilk hasatta kullanılması ve gıda boyası olmaması en önemli etkilerinden birisidir.
Size göre antebi simgeleyen işçilik nedir?
Bakırcılık bence en önemlisidir.
Antep mutfağı unesco tarafından koruma altına alında sızce bu durumun Antep için nasıl faydası olabilir.
Antebin yemekleri ve damak zevki eşsizdir. Antep bu durumu çoktan hak etmişti bence
Bu durum Antep için büyük bir kazanım olacaktır. Turizm olarak artacaktır.
Fabrikalarla birlikte el işçiliği ölmeye başladı. Bunun için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz.
Modern çağda fabrikaların kurulması el işçiliğini öldürmeye başlamıştır. Şu unutulmamalıdır ki gerek yiyecek gerekse giyecek fabrikadan yapılandansa elle yapılan daha değerli ve kalitelidir.
Antep işçiliğini markalaştırmak için önerileriniz nelerdir?
El işçiliği ile uğraşanlara en iyi destek verilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ve Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatma ŞAHİN destekleriyle Gaziantep el işçiliği önemli bir noktaya getirilmektedir.
Kaynakça: http://www.gaziantepturizm.gov.tr/TR,52310/muzik-aletleri-yapimi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder